ADALET DERGiSi, cilt.20211, sa.66, ss.667-700, 2021 (Hakemli Dergi)
Hristiyanlık din olarak gelmiş ve ilk
ortaya çıktığı andan itibaren iktidar ile
mücadele içerisinde olmuştur. İnsanların
yeni dine inanması iktidar güçleri
tarafından hoş karşılanmamıştır. Yeni
dinin kurumsallaşması ve kilisesinin
kurulmasıyla, Hristiyanlar kendilerini
daha güçlü ifade edebilme imkânı
bulmuşlar ve güçlenmişlerdir.
Hristiyanlık, devlet dini olmayı başarmış
ve büyük Roma Katolik kilisesi ortaya
çıkmıştır.
Hristiyanlığın devlet dini olması ve
güçlenmesi, dini bir anda toplumda her
şeyin merkezine oturtmuştur. Din ve
devlet arasındaki mücadele boyut
değiştirerek, Kilise ve devlet gibi iki
kurumsal yapı arasında yaşanmaya
başlamıştır.
Fransız ihtilali sonrası Avrupa’da
başlayan anayasacılık hareketleri, başta
din ve vicdan özgürlüğü olmak üzere,
temel haklar ve özgürlükler tartışılmasına
sebep. Her ülke, hem Reform dönemini
ve sonrasında yaşanan dönemi farklı
tecrübelerle yaşamıştır. Anayasacılık
hareketlerinde bu tecrübenin etkisi
büyük ölçüde hissedilen Fransa ve
Almanya’da din ve vicdan özgürlüğü
alanında kendi modelini oluşturmuştur.
The struggle between
Christianity and political authority
started as early as it was revealed. The
new religion was not welcomed by the
rules of the time. The new religion was
spread by a handful of believers. When
Christianity was embraced by the Roman
Empire, it was institutionalized with the
establishment of the Roman Catholic
Church, turning Christianity into a state
religion.
After Christianity had become a state
religion, a social structure centered on
the religion was created. In the new
order, the nature of the struggle between
the religion and the state transformed.
The constitutionalism movement, which
started in Europe after the French
Revolution, led to a debate as to
fundamental rights and freedoms,
especially freedom of religion and
conscience. Each country in Europe has
its own experience of the Reformation
and constitutionalism. That experience,
which was affected by constitutionalism
to a great extent, has shaped German
approach towards freedoms of religion
and conscience, leading to a model
specific to France and Germany